Translate

Bu Blogda Ara

4 Mart 2012 Pazar

BALIKESİR GEZİLECEK YERLER


Nereleri Gezelim


Tahtakuşlar Etnografya Müzesi: Mitolojik İda Dağı’nın eteklerinde kurulu Tahtakuşlar Etnografya Müzesi, Türkmenlerin kültür ve sanatını gözler önüne seren, Unesco ödüllü bir mekân. Akçay’dan 6 km. sonra Çamlıbel yoluna girdiğinizde sol yol sizi Tahtakuşlar’a , sağ yol ise Çamlıbel’e ulaştırıyor. Takiben 1-2 km. sonra Tahtakuşlar Köyü’ne girdiğinizde Etnoğrafya Galerisi karşınıza çıkıyor. Alibey Kudar tarafından kurulan galeri, 1991 yılında açılan Türkiye’nin ilk özel etnografya müzesi ile aynı zamanda 1992 yılında açılan ve Türkiye’de ilk kez bir köyde kurulan sanat galerisi. Galeride, Orta Asya’dan Türkiye’ye göç eden Türk boylarının ilginç ve özgün kültür varlıkları, giyim, ev eşyaları, aletleri, halıları ve çadırları her türlü sanat yapıtları, yazmalar, kolyeler, nazarlıklar...vb. ile dünyada sergilenen en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağası yıl boyunca sergileniyor. Haftanın her günü açık.
Sütüven Çağlayanı: Zeytinli-Beyoba üzerinden ulaşılan çağlayan görülmeye değer yerlerden. Kızılkeçili Çayı üzerinde.
Hasan Boğuldu: Kızılkeçili Çayı üzerinde bulunan Sütüven Çağlayanı’nın biraz ilerisinde doğal kayanın havuz haline dönüştüğü güzel bir piknik yeri. Masa ve oturacak yerler bulunmakta.
Zeytinli: Akçay-Edremit Karayolu’ndan 2 kilometre içeride bulunan Zeytinli Beldesi Kazdağı eteklerinde kurulmuş şirin bir kasaba. Mehmetalan Köyü’nden Kazdağı’nın zirvesine ulaşılıyor. Hasan Boğuldu ve Sütüven Şelaleleri hemen Zeytinli’nin 1-2 kilometre üstünde. Beyoba Köyü’nden sonra bu şelalelere ulaşılıyor. Zeytinli’de eski sistem zeytinyağı elde edilen fabrikaları gezebilirsiniz. Zeytinli Çay Bahçesi, Zeytinli Çayı’nın kenarında bulunan piknik ve mesire yeri, Zeytinli merkezden 500 metre ileride.
Zeytinli Altınkum Mevkii: Zeytinli’nin Akçay bölgesinde bulunan Altınkum mevkii; belediye plajı, çay bahçeleri, otel, motel, pansiyon, yeme-içme tesisleri ve eğlence yerleri ile turizme hizmet sunmakta.
Kızılkeçili-Çağlayan: Kızılkeçili Çayı, Sarıkız yaylasından çıkarak, derin ve geniş bir vadide ilerleyerek Kızılkeçili Köyü’nün yanından geçiyor. Kızılkeçili Akçay’a 2 kilometre uzaklıkta. Çağlayan piknik yeri köyün hemen yanı başında. Çay kenarı piknik için son derece elverişli olup, ulu ağaçların gölgelediği şirin bir köşe. Akçay-Kızılkeçili arası yürüyüş yapmak isteyenler için son derece uygun. Köyün merkezinde ayrıca şirin bir çay bahçesi mevcut. Sütüven Şelalesi’ne bu köy üzerinden de ulaşılabiliyor.
Tahtakuşlar Köyü ve Kazdağı Türkmenleri: Oğuz boylarından biri olan 'Ağaç Eri'ler, 13. yüzyılda Moğol baskısından kaçarak Hazar Denizi'nin kuzeyine göç etmişler. Önce Horasan'a, ardından Irak'a uzanan bu göç öyküsü, Toroslar'a kadar devam etmiş. Tahta işlemedeki ustalıkları nedeniyle, onlara "Tahtacı Türkmenleri", kısaca "Tahtacılar" denmiş. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u almayı kafasına koyduğu zaman, kullanacağı gemi ve kızakların kerestelerinin İda Dağı'ndaki ağaçlardan işlenmesini emretmiş. İşin 'erbabları'nın Toroslar'da yaşadıkları anlaşılınca, Tahtacı Türkmenleri'ne yeni bir göç yolu gözükmüş. Padişahın fermanı üzerine develerini yükleyip İda'nın yolunu tutan Tahtacılar, burada Midilli isyanlarını bastırmada da kullanılan 67 adet geminin yanı sıra, birçok ahşap malzeme de yapmışlar. Fetih sonrasında yöreyi terk etmeyip, Türkmen geleneklerini sürdüren köyler kurmuşlar.
Kaz Dağı'nın görkemli ağaçları büyük yangınlar geçirmeden önce, yörede av hayvanlarının bolluğu anlatılır. 1860'larda yerleşik düzene geçen Türkmenler, bu yüzden kurdukları köylerden birine "Kuşlar Bayırı" demişler. 1948'de, köyün adını, alın teri döktükleri ağaçlara ve geleneklerine saygıyla, "Tahtakuşlar" olarak değiştirmişler.
Altınoluk'tan Akçay'a doğru giderken, yolun 15. km.sinden (Akçay’a 5 km. kala) sola sapıp iki kilometre asfalt bir yol ile Tahtakuşlar Köyü'ne ulaşılıyor. Edremit Körfezi'nin mavisi ile sırtını yasladığı dağların yeşilinin içine saklanmış bir inci beyazlığındaki evleri ile ilk görenleri büyülüyor, Tahtakuşlar.
 Zeytinyağı Fabrikaları: Sızma ve kontinü denilen sistemlerle zeytinin sıkılarak zeytinyağı elde edildiği fabrikalar şehir merkezinde görülebilir. Ayrıca zeytin, zeytinyağı, sabun gibi ihtiyaç maddeleri ticareti yapan bir çok dükkan ve mağazalar görülmeye değer.
Kadıköy: Edremit’e 3 kilometre mesafede bulunan Kadıköy, çam ormanlarıyla kaplı, temiz havasıyla tercih edilen şirin bir köy. Kadıköy’e 1 kilometre mesafede bulunan Şıpşıp Dede, büyük bir kayanın kenarında, kapalı bir mekanda, çok sayıda ziyaretçisi olan bir yatır. Türbenin altında bulunan mağaradan taş alıp dilekte bulunanlar, dilekleri yerine geldikten sonra taşları tekrar geri getirirler. Şıpşıp Dede’nin hemen yanında bir de piknik alanı var. Körfezi kuşbakışı gören bu mevkide çam ağaçlarının arasında güzel ve dinlendirici saatler geçirebilirsiniz.

 Altınoluk bölgesinde nereleri Gezelim?
İda Dağı’nın (Kaz Dağı) güney eteğinde, Edremit Körfezi’nin kuzey kıyısında, Altınoluk sınırları içerisinde antik bir şehir olan Antandros için antik yazar Strabon, Antandros, üst kısmında Aleksandreia adı verilen bir dağa sahiptir ve bu tanrıçalar, Paris tarafından seçilmek için gelmişlerdir diyerek, Hera, Athena ve Aphrodite arasındaki güzellik yarışması mitosuna Antandros’un ev sahipliği yaptığını vurgulamıştır.
Troas bölgesinde yer alan bu önemli kentin ilk kuruluş evresi hakkında antik kaynaklar farklı bilgiler vermektedir.
Alkaios’a göre bir Leleg yerleşimi; Skepsisli Demetrios’a göre bir Kilikia kuruluşu; tarihin babası olarak kabul edilen Herodotos’a göre bir Pelasg yerleşmesi; Thukydides’e göre bir Aiol yerleşimidir.

 Stephanos Byzantios ise Antandros şehrinin, Edonis ve Kimmeris gibi yan adlara sahip olduğunu ve Antandros’un yüz yıl kadar Kimmerler tarafından işgal edildiğini öne sürer. Antik kaynaklardan Virgilius’un günümüze kadar ulaşmış olan Aeneas kitabından elde edilen bilgilerden Antandros kentinin, gemi yapımında kullanılan kerestelerinin şöhretinin ünlü Troia Savaşı’na kadar eskiye gittiği görülür.
İda Dağı’ndan elde edilen keresteler nedeniyle antik dönemde önemli bir tersane olan Antandros, bu özelliği ile tarih boyunca dikkatleri üzerine çekmiştir
Assos'ta nereleri gezelim?
Akropol: Antik kenti gezmeye başlamak için yukarıya, Behramkale Köyü’ne çıkmak gerekiyor. Köyün daracık parke taşlı sokaklarından geçilerek çıkılan Assos akropolü 238 metre yükseklikte. İç surlar Osmanlı döneminde ve günümüzde onarım görmüş. Hem denize, hem de karaya egemen bir tepeye kurulan Akropol(antik kent), 3 kilometre uzunluğunda bir surla çevrili.Akropolün kuzeyinde iç içe günümüzün Behramkale köyü yer almakta. Dönemin mimarisini gözler önüne sermesi bakımından çok önemli bir yere sahip olan surlar, işçiliği ve farklı stillerde yapılmış kapılarıyla dikkat çekiyor. İşçiliği ve mimarisi açısından döneminin en önemli surlarından biri olarak nitelendiriliyor.
Behramkale Köyü: Antik Kent’in hemen yanında kalan Behramkale Köyü, harabeleri ve yeni yapılanan modern evleriyle ilginizi çekebilir. Tarihi camiyi görmeden burayı sakın terk etmeyin. Ayrıca I. Murat zamanında yapılmış ve bugün kullanılmayan Tuzla Çayı üzerindeki köprü de gözünüzden kaçmayacak.
Athena Tapınağı: M.Ö. 530′da, Akropol’ün en yüksek yerine (236 metre yüksekte) kurulan Athena Tapınağı, Assos kalıntılarının en önemli yapısı. Yunan mitolojisinde Zeus’un kızı bilgeliğin sembolü Athena, el sanatlarının ve zanaatın koruyucusu olarak da biliniyor. Kentin koruyucusu olan Tanrıça Athena'ya ithaf edilmiş olan tapınağın mimarlık tarihi açısından da önemli bir özelliği var. Tapınak, adını taşıdığı tanrıçaya yaraşan kabartmalı frizleri ve işçiliğiyle dikkat çekiyor. Athena Tapınağı’ndan ancak iki basamaklı podyum, günümüze ulaşabilmiş. Kazılarda ana bölümde bulunan Helenistik Dönem çakıl mozaik döşeme ve sunak, daha sonra yok olmuş. Tapınağın kabartmaları, Paris, Boston ve İstanbul Arkeoloji müzelerinde. Dorik başlıklar, sütun kaideleri ve öbür mimari kalıntıları çevrede görebilirsiniz.
Ayrıca ünlü filozof Aristoteles de üç yıl boyunca burada dersler vermiş. Hem Ege Denizi’ne hakim muhteşem manzarası, hem tarihi ile Athena Tapınağı, saatler geçirilebilecek bir yer.
Tapınağın da bulunduğu antik siteye giriş ücretli. Ancak öğrencilerden para alınmıyor. Tapınak, uzun bir akşamüstü yürüyüşünün ardından güneşin batışını seyretmek için ideal bir yer. Tapınağın bulunduğu alan ayrıca her yıl Eylül ayında yapılan Assos Festivali’ne ev sahipliği yapıyor.
*Agora: Akropol’ün güney yamacında. Çevresinde dönemin resmi yapıları yer almakta. Agora Tapınağı’nın, M.Ö. 2. yüzyıldan kalıntılarını görebilirsiniz. Bu yapı daha sonra kiliseye dönüştürüldüğünden, özgün planı hakkında bir bilgi yok.
*Bouleuteiron (Meclis): Agora’nın doğusunda. Kürsü, heykeller ve küçük anıtsal yapılardan oluşuyor.
 Gymnasium: M.Ö. 2. yüzyılda yapılmış. Agora ile batı kapısı arasında. Dört yanı Dorik üsluptaki sütunlarla çevrili, taş döşeli bir avlu biçiminde. Girişteki yarım daire şeklindeki basamaklar, günümüze ne yazık ki ulaşamamış. Kuzeydoğusunda Bizans döneminden kalan bir kilise ile güneybatısında da bir sarnıç bulunmakta.
Tiyatro: M.Ö. 2. yüzyılda Agora’nın yakınına kurulmuş. Son yüzyıla dek tümüyle korunan yapı, günümüzde restorasyon çalışmalarıyla kullanılabilir hale getirilmeye çalışılmakta. Geleneksel Grek tiyatro planına uygun olarak, at nalı biçiminde olduğu sanılmakta. Roma döneminde yenilenmiş.
Stoa: Önü sütunlu, üstü örtülü galeriler (revak). Biri Agora’nın kuzeyinde, öbürü de güneyinde yer alıyor. Kuzeydekinin M.Ö. 3. yüzyılın sonunda ya da 2. yüzyılın başında yapıldığı sanılıyor. İki katlı, Dorik üslupta yapılmış. Alt katta, sütunların arası dörtgen panolarla süslenmiş. İkinci katın duvarında, tavanı oluşturan ağaç kütüklerin yerleştiği delikler görülebiliyor. Aynı dönemden olan güney stoa, üç katlı. Orta katta 13 dükkan bulunuyormuş. Alt katta ise sarnıç ve 13 hamam yer almaktaymış.
Nekropol: Helenistik ve Roma dönemlerinden kalmış. Nekropol’ün batı ve doğu kapılarını bağlayan yol boyunca, mezar ve anıtlar sıralanmış. Batı kapısının kuzeyinde, Publius Varius’un mezar kalıntıları bulunmakta.



Hüdavendigar Camii: XIV. yüzyılda, I.Murat döneminde, Assos yıkıntıları arasında yüksek bir tepeye kurulmuş görkemli bir yapı. Bizans ve Roma dönemi kalıntılarının kullanılmış olması oldukça ilginç. Alçı mihrabı süsleyen yaprakların içi, kabartma rumilerle bezenmiş. Mihrap nişinin yanlarında sütuncuklar bulunmakta. Ana mekan, 8 köşeli kasnağa oturan bir kubbeyle örtülü. Son cemaat yerinin iki yanı kapalı olup yanlarda basık kemer, ortada uzunlamasına tonozla örtülü. Minaresi olmamasına rağmen ihtiyaç olduğunda halen cami olarak kullanılmaktadır.
Behramkale Köprüsü: XIV. yüzyılda Tuzla Çayı üstüne yerel taşlardan yapılmış. Sivri kemerli yan gözler 7 metre, orta göz 15 metre yüksekliğinde. Köprüyü bugün yayalar kullanmakta.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder